15 Nisan 2010

GERÇEK AŞK


Topraktır doğuran,büyüten,alan, veren.
Bir aşktır onun hayatı...

Toprak dayanaklıdır ne seller ne kuraklıklar atlatmıştır
Toprak sabırlıdır ne çiçekler büyütmüştür,ne ürünler vermiştr
Toprak yanlızlıga alışıktır, kim bilir kaç defa nadasa bırakılmıştır.
Toprağın tek zaafı vardır derler bir tek yağmursuz yaşayamaz..

Çünkü toprak yağmurla canbulurmuş,yeşerip büyürmüş zamanla.
Ve susuzlugunda da kuruyup çatlarmış,ne gücü kalırmış ne de rengi
Kaskatı kesilirmiş,
Bir kaç damlayla yetinemeyecek hale gelirmiş
Tek çaresi tek dermanı sırılsıklam ıslanmakmış kendine gelebilmesi için
Yağmur gelmezse eğer ölür gidermiş...
                                                                                       ALİ ÖNDER

12 Nisan 2010

SONSUZ UMUT

   O kadar çok yorulmuştu ki koşmaktan;kendini ilk bulduğu sıcaklığa bırakmak istiyordu.Hem de bunca zaman hep boğulduysa bile atladığı sularda.Yine inmişti gözlerine üzerine umutlar serpiştirilmiş olan o perde.Sapkınlığını sıradanlaştırmıştı,zaten kendi sıradanlığı diğerlerinin üstün insanlarıydı.
    Hiç sevmezdi geri gitmeyi.Kaçmak gibi gelirdi vazgeçmek.Sanki korkaklığını sınamak istermiş gibi görürdü,bile bile üstüne giderdi karanlıkların.Her çıkmaza girdiğinde -onu isteyenler hep çıkmaz sokaklardaydı-kendi kazardı ruhuyla,kalbiyle yollarını,haritasını; görmezden gelirdi aşmaması gereken sınırları.Sonucunu hep biliyordu aslında,acıdan akan göz yaşlarının tadının farklılığını maalesef artık çok fazla hissediyordu,patlayan elleri tutamıyordu hiçbir saflığı,güzelliği; içini bile sulayamıyordu söndürmek için ateşini.Ama her seferinde yollarda buluyordu kendini,yorgunluğu geçtiği,tekrar yürümeye başladığı zaman.Yine benzer yollarda…
   Gördüğü her ışığı deniyordu,her sese kulak veriyordu;sanki geçmiş hiç yokmuş gibi.Dengesini çözemeyecek kadar aptallaşıyordu,her şeyin tekrardan ibaret olduğunu anlayamıyordu.Yinede kendine yetemiyordu.Tasviri geçmişi andıran yollarda geleceği arıyordu hep son diye nitelediği,tekrar umutlarıyla.
    Güçsüzlüğü de yorgunluğundan geliyordu,sürekli kabuğu kalkan yaralarından.Bu acıların,anlamsızlığın sonu olmalı diye serzenişte bulunup, sürünen ruhuyla arıyordu güzelliği,harap olmuş halini hiçe sayıp.Biliyordu bulunduğunda hep orda nüfuz edeceğini.O kadar çok yorulmuştu ki koşmaktan;kendini ,ilk bulduğu sıcaklığa bırakmak istiyordu...
                                                                                                             Ali Önder

YIKINTI

    Daha da derine saplandı yalnızlığı,en çok acıtılanların tarafındaydı artık.Kendi istememişti bu seçimi,zorlatıldı anlayamadığı bir güç tarafından. Hem de hiç farkına varmadan.Kaçış noktaları tutuldu hep, hayatın sevgiyi hiçe sayan muhafızlarıyla.
    Koşturdu bilmediği yollara girdi,kanadı her yeri, korkudan ağladı, şaşırdı gördüklerine. Şaşırdı, ağladı...Sonra kör oldu birden,göremedi artık etrafını,kendi içini bile sezinleyemedi.En karanlıktı bulunduğu yer. Elleri bile hissetmedi dokunduğunda, aklı ise kaçmıştı çoktan sıradanlıklara. Bulundugu en kötü hallerin de ötesiydi bu. Devşirme bir acı gibiydi başka hayatlardan. Çivilendi olduğu yere.Kaybolmuştu duyuları karanlığı saptayamayan! Son bir çırpınışla seslendi. Görmese bile duyabilirdi, çözümleyebilirdi belki bulunduğu halleri. Bağırdı avazı çıktığı kadar,yakardı,yardım dilendi tüm acizliğiyle.Ama sadece kendi sesi yankılandı kulaklarında. Tek duyabildiği acı feryatlar, küfürler, çaresizlikti kendi tınılarında. Korku sardı içini,ölüm gibi bişeydi bu, belki de yaşarken ölmekti bu gözü kapalı ezbere bildiği şiirlerin bahsettiği.
                                                                                                           Ali Önder